Adalet Duygusu

Bugünkü makalemizde, onlarca değişik ülkede kültürel farklılıkları olan binlerce kişi üzerinde uygulanmış olan “Ultimatom Oyunu” isimli bir deneyden bahsetmek istiyorum. 

Deneyin kurgusu, “paylaşım” üzerine kurulmuş. Adil bir paylaşım yapılmadığı takdirde sonuçlar nasıl olacak?

Bu deneyde sizi ve daha önceden tanımadığınız bir kişiyi farklı odalara koyuyorlar. Kura çekilecek ve kura sonucunda bir kişiye 1.000 TL para verilecek. Parayı kim alırsa arzu ettiği şekilde bu parayı bölüştürecek.

Diğer kişi bu paylaşımı kabul ederse, herkes hakkına düşeni alacak ve deney bitecek; kabul etmezse kimse para alamayacak. 

Kura çekimi sonucunda 1.000 TL’nin size çıktığını varsayalım.

Bu parayı istediğin oranda paylaştırma hakkına sahipsin. İster yarı yarıya bölüştür; istersen 750 TL’yi kendine ayırıp, kalan 250 TL’yi diğer odada bulunan kişiye teklif et.

Diğer kişi payına düşen 250 TL’yi kabul ederse problem yok. Sonuç böyle olursa, sen 750 TL’yi cebine koyarsın, diğer kişi de 250 TL’sini cebine koyacak ve deney sona erecek.  Teklifin kabul edilmezse kimse para alamayacak.

Peki, diğer kişi parayı bölüştüren olsa ve size 300 TL teklif etse, “eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir” diyerek bu teklifi kabul edecek misin? Yoksa bu oran “hakkaniyetli değil” düşüncesiyle reddederek karşı tarafı 700 TL almaktan mahrum mu edeceksin?

Her defasında bu deneyde,  paylaşım yüzde ellinin uzağında olduğu zaman insanlar teklifi kabul etmedi. Kendilerine düşen parayı almak yerine paylaşımı adil yapmayan kişiyi “cezalandırmayı” tercih ettiler.

Bu deney sonucundan ne anlamamız gerekiyor?

Zannedilenin aksine, insan sadece kendi çıkarını düşünen bir varlık değildir; sahip olduğu adalet duygusu, bazı durumlarda kendi kişisel çıkarını bile göz ardı etmesine neden olur.

İnsanların tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmesini ve bir şeyleri başarmasını hiç kimse adaletsiz bulmaz. Ne zaman ki birileri durumdan çıkar sağlamaya çalışırsa, millet olarak bunu “haksızlık” olarak değerlendiririz.

Kimsenin sebep olmadığı “haksız sonuçları” (kendi başımıza bile gelse) daha kolay kabullenirken sonuca etki eden yol ve yöntemlerin kasıtlı olarak kurgulandığını düşündüğümüz durumlarda adalet duygumuz rencide olur.

Dolayısıyla hepimiz için “niyetin” ve “sürecin” adil olması, “sonucun” adil olmasından daha fazla önem taşır. Bazen elde ettiklerimizi hiç beğenmesek de sürecin adil işlediğine inanmamız halinde, sonucu “hakkım buymuş” diye kabul ederiz. Niyet ve süreç adil olduğu sürece sonucun da adil olacağından emin oluruz.

Harvard Üniversitesi hukuk profesörlerinden Yochail Benkler, adaleti sağlamanın üç boyutu olduğunu söyler:

  1. Niyetin adil olması
  2. Sürecin adil olması 
  3. Sonuçların adil olması 

Adalet, bütün ilişkilerimizde bize rehberlik eden bir değerdir. Ceza yargılamalarında da, bu üç husus adil olmadığı sürece “adalet” yok hükmündedir.

Yapılan yorumlar